Masal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Masal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(2) Comments

Masal: Bremen Mızıkacıları

Bremen Mızıkacıları
Bir zamanlar yaşlı ve yorgun bir eşek varmış. Sahibinin onu artık daha fazla beslemek istemediği ortaya çıkmış. ” En iyisi buralardan gitmek ” diye düşünmüş eşek. “Bremen’de şarkıcılık yaparım. Bazıları anırmamı pek bir beğenirdi zaten.”

Böylece bir sabah erkenden yola çıkmış. Bir süre yürüdükten sonra iki büklüm bir köpekle karşılaşmış. “Artık sahibime avda yardımcı olamayacak kadar yaşlandım,” demiş köpek eşeğe. ” Sahibimde artık beni beslemiyor.” Eşek gülmüş. ” Benimle Bremen’e gelsene şarkıcı oluruz,” demiş.

Yola koyulmuşlar.Çok geçmeden bir damın üzerinde üzgün oturan bir kedi görmüşler. ” Çok yaşlandım, fareler bile dalga geçiyorlar, ” demiş kedi. “Sen de bizimle gel” demiş eşek. “Sesin hala güçlü çıkıyor, şarkı söyleriz Bremen’de.”

Bağıra bağıra şarkılar söyleyerek yola devam etmişler. Bir çiftlik evinin yakınlarından geçerken kendi seslerinden yüksek bir sesle irkilmişler. ” Kuk-ku-ri-kuuuuuuuuu!…Sonum geldi!” diyormuş iri bir horoz. Sonra eşek, köpek ve kediye yana yakıla anlatmış: ” Bu akşam sahibimin konukları gelecek. Öyle hissediyorum ki beni pişirip yiyecekler.” Eşek”Endişelenme, seninki gibi bir ses bize çok şey katar. Haydi gel şarkıcı olalım,” demiş.

Akşam olduğunda hepsi çok yorulmuş. Bir şeyler yemek ve uyumak istiyorlarmış.İlerde penceresinden ışık süzülen bir kulübe görmüşler. Horoz uçup pencereden içeri bakmış. “Dört soyguncu görüyorum, nefis bir sofranın başındalar,” demiş. “Bir planım var,” demiş eşek. Birbirlerinin sırtına tırmanmışlar. En altta eşek, sonra köpek, onun üstünde kedi ve nihayet en tepede de horoz. Pencere yaklaşıp çıkarabilecekleri en yüksek sesle bağırmaya başlamışlar. “İmdaaaaaat! Bu bir hayalet!” demiş soygunculardan birisi. ” “Bence bir canavar!” demiş ötekisi. ” Bence cadılar bastı! ” demiş öteki. ” Annemi istiyorum,” demiş sonuncusu. Bir kaç dakika sonra dört şarkıcımız soygunculardan kalan sofradaymışlar.

Geceleyin onlar uyurken soyguncular geri gelmişler. Ama hayvanlar hazırlıklıymış. Soyguncular içeri girer girmez, eşek “Şimdi” demiş ve saldırıya geçmişler. Soyguncular bir daha hiç dönmemecesine kaçmışlar oradan. Şarkıcılarımız da bu sevimli küçük kulübeye yerleşmişler. Bremen’e gitmeyi de bir süre ertelemişler, ama her gün şarkı söylemeyi unutmuyorlarmış.Eğer bir gün onları dinleme şansınız olursa, Bremen sakinlerinin ne büyük bir tehlike atlattıklarını anlamanız güç olmaz.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Kıymetli Tuz

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pire berber iken, deve tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.
Tıngır elek, tıngır felek demişler, bu masalı şöyle anlatmışlar.Bir varmış, bir yokmuş, evvel zamanda bir padişah ile bunun üç kızı varmış. Bir gün bu padişah kızlarını başına toplamış, beni ne kadar seversiniz? Demiş. En büyük kız dünyalar kadar, ortanca kızı kucak kadar, küçük kızı da tuz kadar severim demiş.

Padişah küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş, insan tuz kadar sevilir mi demiş, ardından küçük kızını cellada teslim etmiş. Cellat, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellada yalvarmış, sen de babasın, bana kıyma demiş.

Cellat, kızın yalvarmalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş, kızın gömleğini kesilen hayvanın kanına bulayıp padişaha getirmiş.

Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaşmış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş, büyümüş, çok güzel bir kız olmuş. Güzelliği ilden ile, dilden dile yayılmış, kısmet bu ya bir başka padişahın oğluyla evlenmiş.

Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocasına anlatmış, babamları yemeğe çağıralım demiş. Kocası da olur demiş. Gereken hazırlıklar yapılmış, padişah babası ziyafete çağrılmış.

Kızın padişah babası söylenen günde avanesiyle birlikte ziyafete gelmiş. Padişah ve beraberindekiler sofraya oturduğunda yemekler sırayla gelmeye başlamış. Ama kız, aşçısına bütün yemeklerin tuzsuz olmasını tembih etmiş. Padişah hangi yemeğe saldırdıysa eli geri gitmiş, yemeklerin hiçbirini yiyememiş.

O sırada küçük kızı padişahın sofrasından ayağa fırlamış. Padişahım, duyduğuma göre sen küçük kızını seni tuz kadar seviyormuş dediği için öldürtmüşsün demiş. Padişahın söz söylemesine fırsat vermeden işte o küçük kız benim demiş ve bütün yemekleri tuzsuz yaptırdım ki kıymetimi anlayasın sözlerini eklemiş.

Padişah yaptığından utanarak küçük kızının boynuna sarılmış, tuzun ne kadar kıymetli olduğunu anlamış. Ondan sonra yeni bir dönem başlamış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Kurbağa Prens

Bir zamanlar yedi güzel kızı olan bir kral varmış. Bu kızların en güzeli en küçük olanmış.Güzel günlerde sarayın yakınındaki serin gölün kıyısında altın topuyla oynamaya bayılırmış. Bir gün kız topunu havaya atmış ve beklenmedik bir şey olmuş. Top göle düşmüş! “Topum gitti!” diye ağlamış kız. “Ben senin topunu getiririm,” demiş gölün kıyısındaki küçük bir kurbağa. “Ama benimle arkadaş olacağına, yemeğini paylaşacağına ve geceleri yatağına alacağına söz verirsen, ” diye devam etmiş kurbağa. “Tamam ” demiş kız. Ama kurbağa suya dalıp kızın topunu ona
geri vermez koşarak saraya dönmüş.

Akşamleyin kral ve ailesi sofraya oturmuşlar. Tam yemeğe başlamak üzerelerken kapıdan bir vraklama sesi gelmiş. Küçük prenses duymazdan gelmeye çalışmış. Ama kral meraklanmış. ” Kim o?” diye sormuş. Prenses bunun üzerine kurbağaya verdiği sözü babasına anlatmış. ” Söz sözdür kızım,” demiş babası. Böylece prensesin nefret dolu bakışlarına rağmen kurbağaya sofrada yer verilmiş.


Yemekten sonra kız tek başına yatağına yönelmiş. Kurbağa masadan, ” ya ben ne olacağım? ” diye vraklamış. Kral kızına, “Verilen sözlerle ilgili söylediklerimi unutma” demiş.Prenses kurbağayı yanına alıp odasına götürmüş ve bir köşeye bırakmış. ” Yastığına gelmek isterim demiş,” kurbağa. Prenses gözyaşları içinde kurbağayı yastığına bırakmış.

Tam o anda kurbağa yakışıklı bir prense dönüşmüş. “Korkma, ” diye gülümsemiş. ” Bir cadı beni kurbağa yapmıştı ve bu büyüyü ancak bir prenses bozabilirdi. Umarım arkadaş olabilirz. Hem bak artık bir kurbağa değilim.” Prens ve prenses çok geçmeden evlenmişler ve düğünlerinde tabii ki bazı yeşil dostlarını da davet etmeyi unutmamışlar.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Çirkin Ördek Yavrusu

Çirkin Ördek Yavrusu
Anne Ördek sabırla yumurtalarının kırılmasını bekliyordu. Vakit tamamlanınca ördek yavruları yumurtalarından çıkmaya başladılar. Fakat en son ve en büyük yumurta bir türlü kırılmıyordu. Sonunda yumurtanın beyaz kabuğu çatladı. Diğerlerinden daha gri ve farklı olan ördek yavrusunun küçük kafası göründü. Anne ördek yeni doğan yavruya bakarak ; “Umarım değişir..” dedi şefkatle. Zaman ilerliyordu ama ördek yavrusunun rengi hala griydi. Kümesin bütün hayvanları onunla alay ediyorlar, ona “çirkin ördek yavrusu” diye sesleniyorlardı.

Zavallı yavru o kadar mutsuzdu ki sonunda uzaklara gitmeye karar verdi. Gün boyunca yürüdü gece olunca ise çok yorulmuştu. Mola verdi. Bir yanda açlık, bir yanda korku…Ama yapabileceği hiç bir şey olmadığından derin bir uykuya dalmakta gecikmedi.

Ertesi sabah su sesleriyle gözlerini açtı. Geceyi yaban ördeklerinin çılgınca eğlendiği küçük bir göl kıyısında geçirdiğini anladı. Bu gürültücü arkadaşlarına kendini tanıtmaya hazırlanıyordu. Birden bir tüfek sesi ile irkildi. hiç zaman kaybetmeden oradan uzaklaştı. Çok geçmemişti ki küçük ördek kendini bir çiftlikte buldu. Çiftliğin sahibi yaşlı kadın onu doyurdu. Ateşin yanında uyumasına izin verdi. Fakat yavru ördek bir göl bulabilme umuduyla oradan da uzaklaştı.

Günlerce bir göl bulabilmek için rasgele yoluna devam etti. Sonunda bir göl kıyısına ulaştı. Bu arada yalnız başına yaşamayı öğreniyordu. Bu göl kıyısında yavru ördek gün geçtikçe büyüyordu. Kendisi farkında olmadan görüntüsü değişiyordu. Geçen kuğuları gördükçe onların asil duruşları ve güzel görünüşlerinden dolayı iç çekiyordu.

İlkbaharda bir kuğu sürüsü gölün kıyısına yuva yapmaya geldi. Çirkin ördek yavrusuyla tanışmak için yaklaştılar. Fakat kendisini bu zarif kuşlarla arkadaşlık etmek için çok çirkin ve kaba buluyordu.Birden bire suda aksini gördü. O da ne!…

Kendisini güzel bir kuğuya dönüşmüş olduğunu fark etti. Kuğu sürüsüne katıldı ve ömür boyu mutlu oldu.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Kara Tren

Kara Tren
Evvel zaman içinde bir orman varmış. Bu ormanın kenarından tren yolu geçermiş. Her gün bir tren kasabadan kente giderken bu ormanın yamacından geçermiş. Ormandaki hayvanlar treni çok severlermiş. Tren ormanın kenarına gelince düdüğünü öttürür haber verirmiş: Düüüüüütt!.. O zaman hayvanlar ormanın kenarına koşarlarmış. Tavşanlar, sincaplar kulaklarını sallayarak onu selamlarmış. Çiçekler bile başlarını sallar, kuşlar onunla yarışırlarmış. Trende keyifli keyifli çuf, çuf çuf çuf eder, puf puf puf diye dumanını çıkararak geçer gidermiş.

Bir gün kara karga, “Aman bıktım bu trenin sesinden” diye gecirmis icinden. Kargaların kendi sesleri çirkin olduğu için olacak, trenin sesini, güzel düdüğünü sevmemiş bizim kara karga. Sonra da gidip trene şöyle demiş: “Biz senin sesini sevmiyoruz öttürüp durma.”Tren bu işe çok üzülmüş. “Beni seviyorlar sanıyordum” demiş. Ertesi günü ormanın kenarına varınca her zamanki gibi düdük çalacakmış, ama karganın söyledikleri aklına gelince `düt` demiş kesmiş düdüğü. Sonra da kimse duymasın diye çok, ama çok yavaş geçmiş gitmiş: Çuf, çuf, çuf, puuuuff… dumandan anlamış ormandakiler trenin geçtiğini hemen koşmuşlar ama yetişememişler. Tren o kadar yavaş gitmiş ki kente geç gelmiş. Makinistler merak etmişler. Acaba bir arıza mı var diye. Oysa tren yavaş gittiği için gecikmiş.Ertesi gün tren ormanın kenarına gelince düdüğünü hiç çalmamış. Sonra da “düdük çalmadan, ormandakileri görmeden ne diye gideyim, hiç gitmem” demiş. Orada durmuş kalmış. Kentte beklemişler. Tren gelmemiş. Makinistler “Dünden belli oluyordu, arıza yaptı herhalde” demişler. Yeni bir lokomotif çıkarmışlar ve treni kasabaya geri çekmişler. Ertesi gün trene bakmaya karar vermişler.Bu sırada ormandakiler toplanıp aralarında konuşmuşlar. Treni özledik ne yapsak, diye düşünmüşler. Kuşlar ağlamışlar. Bize darıldı diye üzülüyorlarmış. Kara karga olanları görünce yaptığı yanlışı anlamış. “Sanırım siz seviyordunuz. Oysa ben ötmemesini söyledim. Ama üzülmeyin gider kendim anlatırım.” demiş ve ormanda herkes seni çok seviyor ve sen geçmediğin için üzülüyorlar.Kara tren bunu duyunca çok sevinmiş. “Yarın geleceğim git söyle” demiş.Ertesi gün makinistler gelmişler. Trende hiçbir arıza bulamamışlar. Çok şaşırmışlar. Yağlanması gerektiğini düşünmüşler. Treni bir güzel yağlamışlar. Sonra da yola çıkarmışlar. Tren koşa koşa ormana gelmiş. Gelince de uzun bir düdük çalmış. Düüüüüüüüüü…üüüüüü…..üüüüüüüt. Sincaplar, tavşanlar, kuşlar koşmuşlar trene, trende gene çuf çuf çuf, diye keyifle giderken puf puf puf, diye dumanını taa göklere salmış. O gün kente tam vaktinde varmış ve bir daha hiç bozulmamış.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Kibritçi Kız

Kibritçi Kız
Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.

Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.

Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.

Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.

Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu.

Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle “Kibrit var, kibrit”diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu…

Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.

Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.

Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.

Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.

Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. İçi de ısınmıştı. Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.

Isınmış, terlemeye bile başlamıştı… Derken kibrit sönüverdi. Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.

Bir kibrit daha yaktı. Bu sırada soğuk bir rüzgar esti. Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. Öbür elini aleve siper etti. Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. İçeride geniş bir oda vardı. Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Kızcağız’ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. Ağzı sulandı. Elini oraya doğru uzattı. Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. Kızcağız çöpü yere atıverdi. Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.

Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı:Bir yaz gecesi…Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor… Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.

Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. Kızcağız: ‘işte, biri daha öldü’ diye mırıldandı. Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş… Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. İşte ninesi geliyordu. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu… Geldi, geldi…Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü…

Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.

-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler… Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal:Yoksul Kunduracı

Yoksul Kunduracı
Eski zamanlarda, ülkenin birinde yoksul bir kunduracı ve karısı yaşarmış. Kunduracı çok yaşlandığı için artık eskisi gibi çalışamıyormuş. Kazandıkları para ancak karınlarını doyurmaya yetiyormuş.
Kunduracı, bir gece elinde kalan son deriyi de ertesi gün ayakkabı yapmak için hazırlayıp tezgahın üzerine koymuş. Yatmaya gitmiş.
Ertesi sabah her zamanki gibi erkenden kalkmış.
Tezgahın üzerine bakınca çok şaşırmış. Çünkü bir çift ayakkabı duruyormuş. Ayakkabılar öyle güzelmiş ki, müşterilerden biri bunları görünce çok beğenmiş.
Hemen satın almış. Yaşlı kunduracı kazandığı paralarla iki çift ayakkabı yapabilecek kadar deri satın almış.
Derileri o akşam yine ertesi gün ayakkabı yapmak üzere hazırlamış. Sabahleyin kalktığında bu kez iki çift ayakkabı bulmuş.
Dükkana gelen müşteriler ayakkabıları çok beğenip bol bol para vermişler.
Kunduracı bu durumdan çok memnunmuş. Artık pazara gidip yeterince deri alabilecekmiş.
O akşam yine derileri hazırlarken ertesi sabah ne göreceğini tahmin edebiliyormuş.
Gerçekten de düşündüğü gibi olmuş. Sabah kalktığında dört çift gıcır gıcır ayakkabı tezgahın üzerinde duruyormuş.
Günler böyle geçmeye başlamış.
Yoksul kunduracı artık geçim sıkıntısı çekmiyormuş. Kazandığı paralarla istediği kadar deri alabiliyormuş. Hatta bir miktar da para arttırıp gelecek günler için saklıyormuş.
Kunduracı bir gün karısına:
- Bu böyle olmayacak. Bize yardım edenlerin kim olduklarını mutlaka öğrenmemiz gerek. Bunun için bu gece saklanarak onları gözetleyeceğim, demiş.
Yine derileri hazırlayıp tezgahın üzerine bırakmış. Karısı da odanın aydınlanması için mum yakarak masanın üzerin koymuş.
Bütün hazırlıklar tamamlanınca karı koca odadaki dolabın içerisine girerek beklemeye başlamışlar.
Vakit gece yarısı olunca birden tıkırtılar duyulmaya başlamış. Kapı açılmış. Çok sevimli iki minik adam içeri girmişler.
Tezgahın yanına gelerek kunduracının bıraktığı derilerden ayakkabı yapmaya başlamışlar.
Karı koca hayretle onları izliyorlarmış. Cüceler işlerini bitirerek sabaha karşı gitmişler.
Ertesi gün kunduracı düşünmeye başlamış. Kendisini fakirlikten kurtaran bu adamlara teşekkür etmek istiyormuş, ama nasıl?
Akşam olunca karısına:
- En iyisi minik adamlar için güzel kıyafetler hazırlayalım, demiş.
Hemen işe koyulmuşlar. Onlar için minik elbiseler, ayakkabılar hazırlamışlar.
Ertesi gece kunduracı tezgahın üzerine kesilmiş deriler yerine hazırladıkları hediyeleri bırakmış.
Yine bir mum yakarak dolabın içine saklanmışlar.
Az sonra kapı açılmış. Minik adamlar tezgaha yaklaşınca kendileri için bırakılan hediyeleri fark etmişler.
Sevinçle dans etmeye başlamışlar. Sonra hoplaya zıplaya gitmişler. İki minik adam bir daha hiç görünmemişler.
Ama, kunduracı ile karısı, minik adamlar sayesinde kazandıkları parayla ömür boyu rahat yaşamışlar. Onları da hiç unutmamışlar.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Sihirli Söz

Sihirli Söz
Bir gün, küçük tay su içerken ayağı takılarak göle düşmüş. Yüzme bilmeyen küçük tay, bir dal parçasına tutunmuş. Eğer çırpınırsa sürükleneceğinden korkarak, etrafına seslenmeye başlamış:
“İmdat! Yardım edecek kimse yok mu?”
Sesi duyan tavşan, koşarak gelmiş. Küçük tayın zor durumda olduğunu görünce, ona yardım etmek istemiş. Ama yüzme bilmediğinden, göle girmeye korkmuş.
“Göle eğilip tüm gücümle seni karaya çekeceğim. Biraz uğraşırsam başarırım sanırım” demiş.
Tavşanın yardım edecek olması tayı çok mutlu etmiş. Tavşan uğraşmış ama başaramamış. Sesleri duyan alabalık gelerek, onlara yardım etmek istemiş. Ama karaya, tavşanın yanına çıkmaya çekinmiş. Çünkü ancak suda yaşayabiliyormuş:
“Ben de sana gölden destek vereyim. Böylece başarabiliriz” demiş.
Tavşan ve alabalığın uğraşmaları yine de bir sonuç vermemiş.
“Ben kuğuyu çağıracağım” demiş alabalık. “O çok güçlüdür.”
“Çağırırsan gelir mi?” diye sormuş küçük tay.
“O çok yardımseverdir. Mutlaka gelir” diyerek göle dalmış ve gözden kaybolmuş.
Çok geçmeden yanında kuğu ile dönmüş. Gerçekten de kuğu tavşana ve alabalığa göre büyük ve güçlü görünüyormuş. O da tayın sağ tarafına geçmiş ve tayı karaya çıkarmak için bir süre uğraşmışlar beraberce. Ama çabaları yine de sonuç vermemiş.
Bu sırada uçmakta olan güvercin ne yaptıklarını merak edip bir süre onları izlemiş:
“Arkadaşlar ne yapmaya çalışıyorsunuz?”
Zaten çok yorulmuş olan tavşan, alabalık ve kuğu bu soruya sinirlenmişler. Tay ise artık umudunu iyice kaybetmiş bir şekilde, güvercine cevap vermiş:
“Su içerken ayağım takıldı, göle düştüm. Kuğu, tavşan ve alabalık da beni kurtarmaya çalışıyorlar.”
“Ama böyle kurtaramazlar ki seni” demiş güvercin.
“Çok bilmiş seni. Ya nasıl kurtaracağız?” diye söylenmiş tavşan.
“Benim yardımımla” demiş güvercin.
“O nasıl olacak, sen de bizimle beraber itecek misin?” diye alaylı bir şekilde sormuş kuğu.
“Hayır. Sadece çok önemli bir sözcük söyleyeceğim.”
“Önemli bir sözcük mü?”
“Galiba büyülü bir söz biliyor güvercin” demiş tavşan küçümser bir ifadeyle.
“Evet belki de büyülüdür söyleyeceğim sözcük. Siz aranızda uyum olmadığı için boşuna uğraşıyorsunuz. Alabalık tayı denize çekiyor. Kuğu yukarı doğru itiyor. Tavşansa karaya çekiyor. Yani üçünüz de farklı bir yöne doğru gücünüzü harcıyorsunuz. Tabi bu yüzden de bir sonuç alamıyorsunuz. Gücünüzü aynı yöne yöneltirseniz, küçük tay kurtulur.”
Güvercin bunları söyledikten sonra “hoşçakalın” diyerek uzaklaşmış oradan.
Küçük tay gölden çıkarken dördü birden güvercinin ardından “güle güle” diye seslenmişler.
O sırada kendisini aramaya çıkan annesini fark eden küçük tay, ona doğru koşmuş ve olanları anlatmış.
Annesi yavrusunun arkadaşlarına teşekkür etmiş ve:
“Güvercinin kastettiği sözcük galiba ‘uyum’du” demiş.
Tavşan tek başına küçük tayı kurtaramadığına biraz üzülmüş, ama birlikte başarmanın tadını da aldığı için:
“Sadece uyum değil büyülü sözcük. Dostluk ve uyum” diye eklemiş.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: Küçük Kız

Bir Varmis Bir Yokmus kucuk bir kiz varmis kucuk kizin babasi baska bir kadinlan annesini aldatmis kucuk kiz buyumus annesi ona babasi olmus deyince cok uzulmus sonra annesine babasindan mezarini sorunca annesi dusunmus? sonra tek tek herseyi soylemis kiz babasina gitmis annesiyle baristirmis ve mutlu bir aile olmuslar

Çarşamba, Nisan 08, 2009

(0) Comments

Masal: SEDA’NIN BEZ BEBEĞİ

SEDA’NIN BEZ BEBEĞİ

SEDA NIN BİR TANE BEZ BEBEĞİ VARMIŞ BU BEZ BEBEK BİR GÜN KAYBOLMUŞ SEDA BU DURUMA ÇOK ÜZÜLMÜŞ VE AĞLAMAYA BAŞLAMIŞ

VE ANNESİ DAYANAYIP TAMAM KIZIM DEMİŞ YARIN SÖZ ALIRIM DEMİŞ VE SEDA HAYIR BEN BUGÜN İSTİYORUM DİYE AĞLAMAYA BAŞLAMIŞ SEDANIN ANNESİ HAYIR KIZIM BUGÜN MUSAİT DEĞİLİM DEDİ DAHA YEMEK YAPMADIM. DEDİ .SEDA ODASINA GİDİP AĞLAMAYA BAŞLADI. VE ANNESİ DAHA YEMEK YAPMAMIŞTI ACELE ACELE YEMEK YAPMIŞTI VE O ARADA BABASI ZİLİ ÇALDI VE SEDANIN ANNESİ KAPIYI AÇTI. BABASI VE ANNESİ İLE SOFRAYA OTURDULAR , SEDA NIN BABASI SEDA NEREDE DİYE SORDU? ANNESİ BEZ BEBEĞİ KAYBOLDU BEN DE DAYANAMAYIP YARIN SÖZ ALIRIZ DEDİM. DAHA SONRA BEN BUGÜN MUSAİT DEGİLİM DEDİM , ODASINA ÇIKIP AĞLAMAYA BAŞLADI SEDA NIN BABASI SEDAYA SESLENEREK SEDA ÜSTÜNÜ GİYİN AŞAĞI GEL DEDİ SANA YENİ BEZ BEBEK ALACAĞIZ DEDİ SEDA BU DURUMA ÇOK SEVİNDİ VE ÜSTÜNÜ GİYİNİP AŞAĞI İNDİ. ANNESİ ÜSTÜNÜ GİYİNİP EVDEN ÇIKTILAR . DIŞARIDA YEMEK YEDİLER DAHA SONRA SEDA NIN BEZ BEBEĞİNE BAKTILAR VE BÜTÜN MAĞAZALARI GEZDİLER SONUNDA SEDA NIN BEZ BEBEĞİNİN AYNISNI BULDULAR SONUNDA BEZ BEBEĞİ ALIP EVE GİTTİLER SEDA O GÜN AKŞAM ANNESİNE YAPTIKLARINDAN DOLAYI ÇOK ÜZÜLMÜŞ,YAPTIKLARI İÇİN ANNESİNDEN ÖZÜR DİLEYEREK ONA SARILIP ÖPEREK İYİ GECELER DEYİP ODASINA ÇIKTI. DAHA SONRA YATTILAR, ONLAR ERMİŞ MURADINA BİZ ÇIKALIM KEREVETİNE SİZ SAKIN OLAKİ AİLENİZİ BU DURUMLARDA ÜZMEYİN.

Salı, Mart 31, 2009

(0) Comments

Masal: Tilki ile Karga

Bir zamanlar binlerce kargalar yasarmış.Bu kargalardan biri bir gün bir peynir çalmış.Ve onu yemek için hazırlanmış.Ama oralardan aç bir tilki geçiyormuş ve kargayı görmüş.Ve kargaya yaklasarak ağzını sulandırmış.Hemen kargaya merhaba karga kardes duyduğuma göre sesin çoook güzelmiş.O güzel sesini bana da dinletirmisin demiş.Karga bu sözler üzerine utanmış .Ve tilkiye sarkı söylemeye kara vermiş.Ve bir bağırmayla ağzındaki peynir bir anda düşmüş.Ve karga bir anda yutuvermiş.Tilkide kargaya “hıh karga kardes sana güzel sözler söyleyene sen hemen dost bilme “demiş.Karga böyle davrandığına pişman olmuş.Bidaha güzel sözler söyleyeni dost bilmemiş.Ve masal burda sona ermiş.
Masallar, Masal oku, çizgi film, Çizgi Film masalı, Çizgi Film kahramanları, Masal Kahramanları.

Salı, Mart 31, 2009

(0) Comments

Masal: Özgürlük

Bir varmış bir yokmuş.bir ormanda bir kurt yaşarmış. Hiçbir yemek bulamazmış bu yüzden hep aç kalırmış.bir gün kendi kendine:
_Bir dolaşayım,belki bir şeyler bulurum.Demiş.
Bir evin önüne gelmiş.Evin önünde bir köpek varmış.Köpege:
_Köpek kardeş,burada yenileçek bir şeyler var mı?Demiş.
Köpek:
_Eger benimle birlikte yaşarsan hergün yemek yersin.Hem benim bir sahibim var bana hergün yemek verir benle oyun oynar.
Köpegin boynunda yara izi varmış kurt sormuş:
_Köpek kardeş boynun neden yara olmuş?
_Sahipim beni tasma ile baglar,bu iz onun izi.Peki sen karar verdin mi benle burada kalır mısın?Kurt:
_Köpek kardeş ben açlıktan ölsem bile özgürlügümü hiç bir şeye degişmem!!!!!…

Masal Oku, Özgürlük Masalı, Çizgi Film, Çizgi Filmler, Çizgi Film video izle, Çocuk filmleri, Masal dinle.

Salı, Mart 31, 2009

(0) Comments

Masal: Aslanın Sarayı

Aslan’ın Sarayı

Aslan ormandaki hayvanları sarayına davet etmiş. Hem onlarla tanışmak, hem de ormanın sorunlarını konuşmak istiyormuş.

İlk olarak içeri giren ayı saraydaki kokuyu beğenmemiş. Eliyle burnunu tutup yüzünü buruşturmuş. Ağzından da “Öffff çok pis kokuyor.” Sözleri dökülmüş. Aslan bu işe çok kızmış. Sarayını kötüleyen ayıyı bir pençede yere serip öldürmüş.

İkinci olarak sarayı giren maymun olanları gördüğü için “Efendim sarayınız mis gibi kokuyor.” Aslan maymuna da kızmış. Abartıyor, bana şirin görünmek istiyor diyerek bir pençede maymununda işini bitirmiş.

Bütün bu olayları gören tilki aslanın huzurunda tek bir söz bile söyleyememiş. Bu kez aslan sormuş. “Söyle bakalım sarayımı beğendin mi? Kokusu nasıl?
Tilki işi kurnazlığa vurarak. “Sayın kralım ben bu günlerde nezle olmuşumda burnum koku almıyor.” Demiş.




Kendini Beğenmiş Kurt  24-02-2009
Herkes kurttan korkuyordu.Birgün Bilge Aslana gittiler. Neler yaşadıklarını anlattılar.Aslan bir kere düşünmüş.Ve

-Arkadaşlar ormanın içinde büyük goril Koca Ayak yaşıyor.Biz hep beraber ona gidelim ve ondan yardım isteyelim. Demiş

Koca Ayak onları evinde misafir etmiş.Çaylar içmişler, pastalar börekler yemişler.En sonunda konu kurta gelmiş.İçlerinden Meraklı Tavşan yakınmış

-Ah! Koca Ayak sorma bize her istediğini yaptırıyor.Bizden daha kuvvetli olduğu için bizi hep küçük görüyor.Koca Ayak durumu anlamış.Aklına gelen fikri arkadaşlarıyla paylaşmış.

-Peki ben bu kurttan daha büyüğüm değil mi? demiş.

Hep bir ağızdan ”Evet” cevabını almış.

-Peki kurt benim her istediğimi yaparmı?.

Tekrar aynı cevabı duymuş.Hayvanlarda Koca Ayak ın ne yapmak istediğini anlamışlar.Ormana doğru yola çıkmışlar.Koca Ayak kocaman ayaklarıyla ormana girerken her yer sarsılıyormuş.Kurt Koca Ayak ı karşısında görünce korkudan dili tutulacakmış.Kocaman goril herkese emirler yağdırmaya başlamış.Kurtta bu emirlere uymaya…İkinci gün olmuş kurt artık yorgun düşmüş.Ve hayvanlara yaptığı yanlışı anlamış.Herkesi bir araya toplayarak onlardan özür dilemiş.Koca Ayakta kurda bu yanlışı anladığı için aferin demiş.Koca Ayak evine dönmüş.Bütün hayvanlar ormanda mutlu mesut yaşamışlar.

Çizgi Film izle, Masallar, Aslan masalı, Aslanın Sarayı, Çizgi film. Çocuk masalları, çocuk çizgi filmleri.

Salı, Mart 31, 2009

(0) Comments

Masal: İki Kurbağa


Biri beyaz, diğeri siyah renkteki kurbağanın huy ve mizacı tıpkı renkleri gibi zıtmış. Ak kurbağa ne kadar iyimserse Karakurbağa o kadar kötümsermiş. Ak kurbağa bir şeye “ak” mı dedi; o hemen atılıp “kara” dermiş. Her şeyin olumsuz tarafını görmeye o kadar alışmış ki, gördüğü her şeyi eleştirmeyi neredeyse meslek haline getirmiş. Yağmur yağsa, Karakurbağa:

“Offff! Olacak şey mi şimdi bu?” diye şikayete başlarmış. “Yağmurda ne derenin tadı olur, ne de ortalıkta avlayacak sinek bulunur. Nefret ediyorum yağmurdan!”

Arkadaşının aksine her şeyin güzel tarafını görmeyi seven Akkurbağa cevap vermeden edemezmiş:

“Haksızlık etme lütfen! Sırf senin keyfin bozuldu diye güzelim yağmura niye düşman oluyorsun ki? Hem söylesene, yağmur yağmasa bizim evimiz-yurdumuz olan dereler, sazlıklar, bataklıklar kalır mı ortada?”

Elbette o, bu sözlerini tamamlayamadan Karakurbağa atılırmış:

“Tamam tamam, bay çok bilmiş kurbağa! Biliyor musun, sen tam da insanların sözünü ettiği şu Polyanna’ya benziyorsun. Mutluluk rolü oynayacağım diye saçma sapan sözler ediyorsun. Hani, uçurumdan aşağı düşsen, ‘bak ne güzel uçuyorum’ diyeceksin neredeyse. Azıcık gerçekçi olsana canım!”

Akkurbağa genelde bu tür tartışmaları uzatmak istemez ve şöyle dermiş:

“Gerçeği görmek için asıl kendi kötümser bakışını terk etmelisin.”

İşte böyle iki zıt kutupmuş bu iki kurbağa…

Günlerden birgün canları sıkılınca derenin yakınındaki köye doğru gitmeye karar vermişler. Akkurbağa:

“İstersen fazla yaklaşmayalım, biliyorsun yaramaz çocuklar bizi görürse canımızı acıtabilirler” dediyse de, Karakurbağa ısrar etmiş:

“Akşamın bu karanlığında çocuklar bizi nereden görecek Allah aşkına! Şu en yakındaki evin oraya kadar gidelim, sonra geri döneriz. Korkaklığı bırak şimdi.”

Akkurbağa, korkaklıkla suçlanmaktan çekindiğinden, çaresiz kabul etmiş. Köye girmişler ve evin yanına gelmişler. Akkurbağa sıkıntılı bir vıraklama ile “Hadi, artık dönelim, içimde kötü duygular var!” demiş demesine, ama Karakurbağa heyecanla atılmış:

“Gel bir oyun oynayıp öyle dönelim. Şuradaki yüksek kovayı görüyor musun? İkimiz aynı anda üstünden zıplayacağız. Bakalım yarışmayı kim kazanacak?”

“Akşamın bu vaktinde bırak böyle çocuklukları lütfen!” diye itiraz edecek olmuş Akkurbağa, ancak yaramaz arkadaşı bir türlü fikrinden vazgeçmemiş. Hatta “Dediğimi yapmazsan, seninle artık arkadaş olmam!” diye tehdit bile savurmuş. Bunca yıllık arkadaşını kaybetmek istemeyen Akkurbağa bu teklifi de istemeye istemeye kabul etmiş.

İki kurbağa hızla koşup zıplamışlar. Ama ne olduysa o zaman olmuş ve tam kova dedikleri şeyin üzerinde çarpışıp içine düşmüşler! Acı gerçeği o zaman anlamışlar: üzerinden atlamaya çalıştıkları o şey, yarısına kadar dolu kocaman bir süt güğümü değil miymiş meğer!
Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda başka bir gerçeği daha anlamışlar: Güğümün kenarları zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekmiş. Karakurbağa ümitsizlik içinde haykırmış:

“Mahvolduk! Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu güğümün içinde ölüp gideceğiz.”

“O kadar kolay pes etme bakalım” diye karşılık vermiş Akkurbağa. “Çıkmadık candan ümit kesilmez. Kim bilir, hiç ummadığımız bir anda imdadımıza yardımsever bir el yetişir belki de.”
Karakurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle demiş:

“Benim kurbağa Polyannam! Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç.”

“Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koyuverme sakın!”

Ne yazık ki, Karakurbağa’nın ümitsizliği her geçen dakika bütün kalbini daha çok kaplamış ve ümitsizliği arttıkça bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azalmış. Ve en sonunda:

“Bacaklarımda derman kalmamış. Hakkını helal et kardeşim!” deyip sütte yüzmekten vazgeçmiş. Bir-iki dakika sonra da son nefesini vermiş…

Akkurbağa arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzülmüş, fakat ümidini hiç yitirmemiş. Sürekli şu şekilde yalvarmış Allah’a:

“Darda kalanların sesini ancak Sen duyar, onların imdadına ancak Sen koşarsın! Senin rahmet ve şefkatin süt güğümüne düşmüş zavallı bir kurbağaya da yetişir elbet! Kurtar beni Allahım!”

Akkurbağa bu şekilde yalvarırken, bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpınmış. Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden… çırpınmış, çırpınmış… Bu hal dakikalarca devam etmiş. Bir ara arka tarafından ayağına birşey çarpmış. Dönüp baktığında bunun irice bir tereyağı topağı olduğunu görmüş. Oraya nereden geldiğini düşününce, bu tereyağının farkında olmadan kendi çırpınışlarıyla meydana geldiğini anlamış. Gözleri sevinçle parlamış, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirmiş!

Azalmaya yüz tutan gücü, ummadığı kadar artmış. Bu defa niçin yaptığını bilerek bacaklarını yine çırpıp durmuş. Bir saat kadar sonra tere yağ topağı o kadar büyümüş ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi güğümün dışına atlamış ve ilk sözü şu olmuş:

“Rahmetinden ümidimi kestirmediğin ve imdadıma yetiştiğin için Sana şükürler olsun Allah’ım!”


Çizgi Film, Masal oku, çizgi filmler, çocuk masalları, 2 Kurbağa masalı, çizgi filim.

Salı, Mart 31, 2009

(1) Comments

Masal: Tavşan ile Kaplumbağa

Tavşan ile Kaplumbağa

Bir varmış bir yokmuş….herkesten hızlı koşmakla övünen bir tavşan varmış.
Bu tavşan, daima kaplumbağanın yavaşlığı ile  dalga geçermiş.
Sonunda,  kaplumbağa ona: “Sen kendini  ne sanıyorsun?
Tamam, hızlı koştuğun doğru, ama  sen de geçilebilirsin!” diye yanıt vermiş.  
Tavşanı gülme tutmuş: “Beni  koşuda geçmek, ha? Kim geçecekmiş?
Yoksa sen mi? O kadar hızlıyım ki, kimse beni geçemez!
İstediğin  şey üzerine  bahse girerim, kabul ediyor musun?”
Kendisine bu derece  tepeden bakılmasından rahatsızlık duyan kaplumbağa,  bu meydan okumayı kabul etmiş.
Yarış  parkuru belirlenmiş ve ertesi sabah,  gün doğarken başlangıç çizgisine gelmişler. Kaplumbağa, kaderine boyun eğip yavaş yavaş ilerlemeye başlamış. Tavşan ise uykusuzluktan esneyip duruyormuş.
Uykunun ağırlığıyla göz kapakları inen tavşan, rakibinin ne kadar ağır ilerlediğini görerek bir parça kestirmeye karar vermiş. “Sen  rahat rahat git, ben daha sonra, dört sıçrayışta sana yetişirim.” Rahatsız bir uykunun ardından, nihayet sıçrayarak uyanıp gözleriyle kaplumbağayı aramış. Oysa o hala çok yakınındaymış.
Henüz yolun üçte birini bile aşamamış.

Bunun üzerine, iyice  rahatlayan tavşan,  kahvaltı etmeye yetecek zamanı olduğuna  karar vermiş. Yakındaki  bir tarlada çok güzel havuçlar görmüş ve iştahla  havuç yemeye koyulmuş. Ama  hem çok fazla yediği, hem de güney iyice yükseldiği için,  yeniden uykusu gelmiş.  Yolun yarısına gelmiş olan kaplumbağaya şöyle bir baktıktan sonra, bitiş çizgisine gitmeden önce biraz daha kestirmeye karar vermiş.

 

Onu geçtiğinde kaplumbağanın  yüzünün alacağı şekli düşününce,  gülerek uykuya dalmış. Çok geçmeden  mutlulukla horluyormuş. Güneş  ufuk çizgisine  doğru inişe geçmeye başladığı sırada,  sabahtan beri hedefine  doğru azimle ilerlemekte olan kaplumbağanın parkurun sonuna varmasına bir metreden biraz fazla kalmış. İşte o anda,  tavşan korku içinde uyanıvermiş: Uzaklarda, çok uzaklarda kaplumbağayı görmüş ve koşarak  peşine düşmüş.

 

Uzun bacaklarını ileri geri hızla hareket ettirerek,  dili dışarıda,  çılgınlar gibi koşan tavşan,  kaplumbağaya yetişmek üzereymiş. Biraz daha hızlansa neredeyse başaracakmış. Ama kaplumbağa  bitiş çizgisi olarak kararlaştırılan noktayı henüz geçtiğinden, son hamlesinin bir faydası olmamış. Zavallı tavşan! Yorgun ve onuru  kırılmış olarak, sessizce gülümsemekte olan rakibinin  yanına yığılmış.  Kaplumbağa  ona bakıp şöyle demiş: “Son gülen iyi güler! Hahahaha”…

Çizgi Film masalları, çizgi film, masal oku, çocuk masalları, Tavşan ile kamlumbağa masalı.

Salı, Mart 31, 2009

(0) Comments

Masal: Bezelye Prenses

Bir zamanlar bir prens varmış. Bu prens evlenmek istiyormuş, ama evleneceği kişi gerçek bir prenses olmalıymış. Böyle birini bulmak için bütün dünyayı dolaşmış, ama çok büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Çünkü, karşısına çıkan prenseslerin hakiki olup olmadığını bir türlü anlayamıyormuş. Hep eksik bir şeyler bir şeyler oluyormuş. Sonunda üzüntü ve umutsuzluk içinde yurduna dönmüş.
Bir gece korkunç bir fırtına çıkmış; şimşekler çakıyor, gök gürlüyor, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, kıyametler kopuyormuş. Derken sarayın kapısı çalınmış, yaşlı kral gidip kapıyı açmış. Fakat, o da ne kapıda, yağmurdan ve fırtınadan perişan olmuş bir zavallı bir kız duruyormuş. Üstelik her tarafından sular akan, tepeden tırnağa sırılsıklam olmuş bu kızgerçek bir prenses olduğunu söylüyormuş.
“Eh, anlarız bakalım!” diye düşünmüş yaşlı kraliçe, ama kimseye bir şey söylememiş. Yatak odasına gitmiş, yere bir bezelye tanesi koymuş. Bu bezelye tanesinin üzerine yirmi tane döşek, döşeklerin üzerine de yirmi tane kaz tüyü yatak koymuş.
Gece olunca prenses bu yatakta yatmış.
Sabah olunca kıza, gece nasıl uyuduğunu sormuşlar.
“Ah, korkunç bir şeydi!” demiş prenses. “Bütün gece gözümü bile kırpmadım! Allah bilir ne vardı yatak ta! Sert bir şeyin üstünde yatmışım gibi, her yerim çürüdü, mosmor kesildi! Gerçekten berbattı!”
Böylece anlaşılmış ki, yirmi döşek ve yirmi kaz tüyü yatağın altındaki bezelye tanesini hissedecek kadar nazlı, narin olduğuna göre, bu prenses hakiki bir prensestir!
Prens onunla evlenmiş. O bezelye tanesini de müzeye koymuşlar. Eğer kimse almadıysa, bugün bile gidip görebilirsiniz onu.

"Çizgi Film", Çizgi Film İzle, Çizgi Film Masal, Çocuk, Çocuk masalları, Masal Oku, Yeni Masal.

Perşembe, Şubat 19, 2009

(1) Comments

Masal: Hansel ve Gretel

Hansel ve Gretel
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir oduncu yaşarmış ormanın derinliklerinde. Bu oduncunun Hansel ve gratel adında iki çocuğu varmış. Hansel ve gratel’in anneleri onlar daha çok küçükken ölmüş, babalarıda çok kötü kalpli bir kadını üvey anne olarak başlarına getirmiş. Üvey anne, hain, kötü kalpli bir kadınmış. Bu fakir hayatı yaşamaktan nefret ediyor, hansel ve gratel’e elinden geldiğince kötü davranıyormuş.


Hansel ve Gretel bir gece uyumaya hazırlanırken, üvey annelerinin babalarına, “Çok az yiyeceğimiz kaldı. Eğer bu çocuklardan kurtulmazsak, hepimiz açlıktan öleceğiz,” dediğini duymuşlar. Babaları birkaç cümle söyleyip karşı gelmeye çalıştıysa da, kadını razı edemiyormuş bir türlü. “ Yarın onları ormana bırakacağız” sözlerini duyun Gretel ağlamaya başlamış.“Endişe etme Evin yolunu buluruz.” diyerek kardeşini taselli etmiş Hansel.O gece geç saatlerde gizlice dışarı çıkmış ve cebine bir sürü çakıl doldurmuş Hansel.
Sabah olunca, ailece ormana doğru yürümeye başlamışlar. Hansel bu taşları yolu bulmak için kullanacakmış, sahiden de akşam olmadan iki kardeş eve dönmüşler, üvey anne sinirden deliye dönmüş ama babaları sevinçten ne yapacağını şaşırmış


Birkaç gün sonra üvey anne yine aklına takmış çocukları bu sefer onların taştoplamalarına izin vermemiş, onları yine yola çıkarmış, Hansel cebinde kalan ekmek kırıntılarını yollara dökerek gidiyormuş ancak hesap etmediği bir şey varmış, o da ekmek kırıntılarını kuşların, böceklerin yiyeceğini düşünememiş. Geriye dönmek için ekmek kırıntılarını aramışlar ama ormanın içinde kaybolup gitmişler. Bir ara uzakta bir ev görmüşler, sevinçten ne yapacaklarını şaşırmışlar. Gittikçe yaklaşmışlar ve evin önüne geldiklerinde çok ama çok şaşırmışlar. Bu evin duvarları ekmekten, çatısı pastadan ve pencereleri şekerdenmiş.
Çocuklar tüm sıkıntılarını unutmuşlar ve eve doğru koşmuşlar. Tam Hansel çatıdan, Gretel de pencereden bir parça yiyecekken içeriden bir ses duyulmuş: “Evimi kim kemiriyor bakiiym?” Bir bakmışlar kapıda dünya tatlısı yaşlı bir teyze. “Zavallıcıklarım benim,” demiş kadın, “ve onları içeri almış hayatlarında hiç yemedikleri yiyecekleri yemişler ve o gece orada derin bir uykuya dalmışlar.


Sabah kalktıklarında bu yaşlı teyzenin aslında bir cadı olduğunu anlamışlar.Hansel ve gretel’e çok kötü davranmaya başlamış. Greteli mutfağa götürmüş, yemek yapmasını istemiş. Çünkü Hansel çok zayıfmış ve onu bu şekilde yemek istemiyormuş. Gretel bol bol yemek yapmış, başka yapacak bir şeyi de yokmuş çünkü. Fakat Hansel’in aklı hala başındaymış. Cadının gözlerinin çok iyi görmediğini anlamış ve onu kandırmak için bir plan yapmış.


Neyse ki Hansel’in aklı hâlâ başındaymış. Gözleri pek iyi görmeyen cadıyı kandırmaya karar vermiş. Cadı şişmanlayıp şişmanlamadığını anlamak için her sabah Hansel’in parmağını yokluyormuş. Hansel de parmağı yerine bir tavuk kemiği uzatıyormuş ona. “Yok, olmaz. Yeterince şişman değil!” diye bağırıyormuş cadı. Sonra da mutafa gidip Gretel’e daha fazla yemek yapmasını söylüyormuş.


Bu böyle bir ay boyu sürmüş. Bir gün artık cadının sabrı taşmış. “Şişman, zayıf fark etmez. Bugün Hansel böreği yapacağım!” diye haykırmış Gretel’e. “Fırına bak bakalım hamur kıvama gelmiş mi!” Korku içinde yaşamasına rağmen Gretel’in de Hansel gibi hâlâ aklı yerindeymiş. Cadının onu fırına iteceğini anlamış.
“Başımı fırına sokamıyorum! Hamuru göremiyorum!” diye sızlanmış. Cadı elinin tersiyle Gretel’i hızla kenara itmiş ve başını fırına sokmuş. Gretel bütün gücünü toplayıp yaşlı cadıyı fırının içine itmiş, sonra da arkasından kapağı kapatmış. Cadı fırına düştükten sonar bizimkiler koşarak oradan uzaklaşmışlar. O kadar hızlı koşuyorlar mışki, kendileri de şaşırmışlar buna. Bir ara bacasından duman tüten bir ev görmüşler ve eve doğru koşmaya başlamışlar. Gördüklerine kendileri de inanamamışlar. Bu ev kendi evleriymiş. O kadar sevinmişler ki… Biraz sonra babaları kapıyı açmış, onları kucaklamış. Sevinçten ağlamış. Hansel ve Gretel ceplerinden çıkardıkları altınlarla babalarını çok şaşırtmışlar. Cadının evinden kaçarken ceplerine doldurdukları altınlarla bir ömür boyu rahat yaşamışlar.


hansel ve gratel, masal

Çarşamba, Şubat 18, 2009

(1) Comments

Masal: Çirkin Kız

Çirkin Kız
Bir varmış, bir yokmuş,

Allah’ın kulu mısır tanesinden çokmuş.

Yeşil olmalı, al olmalı, masallar masal olmalı.

Her masalda bir ibret var, Gerçeğe misal olmalı.

Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı.

Ben diyeyim uzakta, siz deyin yakında, Gülşen ve Nurşen adında iki kız kardeş yaşarmış. Bu kişi kardeşmiş ama Patlıcan ile soğan kadar bile birbirlerine benzemezlermiş. Gülşen çok güzel, Nurşen de çok çirkinmiş.

İkisini yan yana görenler kardeş olduğuna inanmazlar, Gülşen’e bakıp; “Ne kadar güzel bir kız!” der ve övgüler yağdırırken, Nurşen’e bakıp;”Bu da kardeşimi? Hiç ablasına benzemiyor, pek çirkin.” Derlermiş.

Nurşen bu duruma çok üzülüyormuş. Güzel olmayı elbet o da çok istermiş, fakat elinden bir şey gelmezmiş. Gülşen, güzel olduğu için çok kibirlenirmiş. Kardeşine kızdığı zamanlarda çirkinliği ile alay edermiş hep.

Yine böyle bir gün zavallı kardeşiyle alay etmiş. Nurşen ağlayarak evden çıkmış, Ormana doğru koşmaya başlamış. Ormanda da uzun süre koşmuş. Yorgunluktan bitkin bir hale düştükten sonra durup etrafına bakmış. Hiç görmediği bir yermiş burası. Evlerine dönmeyi istemiş ama yolu bulamamış. Ormanda kaybolduğunu anlayınca korkarak geceyi geçireceği bir yer aramaya başlamış. Bir de bakmış ki karşısında süslü, çok güzel bir kulübe duruyor. Sevinçle kapısını çalmış. Kapıyı dünyalar güzeli bir kız açmış. Nurşen hayranlıkla ona bakarak;

­­—Affedersiniz, ormanda yolumu kaybettim, geceyi burada geçirebilirliyim? Diye sormuş.

—Hayır, diyerek kapıyı yüzüne kapatmış güzel kız.

Nurşen çaresizlikle ne yapacağını düşünürken kapı tekrar açılmış.

Güzel kız;

—Eğer elinden iş gelirse, temizlik ve yemek yaparsan kalabilirsin, demiş.

Nurşen çaresiz;

—Yaparım, demiş. İçeri girmiş.

Kız, Nurşen’in dinlenmesine fırsat vermeden önüne kova ile süpürge koymuş. Nurşen pislikten berbat olan kulübeyi pırıl pırıl temizlemiş. Sonrada bir güzel yemek yapmış. Bütün işleri bitirdiğinde güzel kız, ona yaptığı yemeklerden vermeyerek sadece kuru bir dilim ekmek vermiş.

Güzel kız bütün bir gecede asık bir yüzle “Yalnızlıktan sıkıldım,” Deyip durmuş. Onun bu halini görmek istemeyen Nurşen ertesi sabah erkenden kulübeden ayrılmış. Akşama kadar ormanda dolaşmış. Hava kararmaya başladığında çaresizlikle etrafa bakınırken başka bir kulübe görmüş. Kulübenin üzeri pek çok kuşla doluymuş. Hemen kapıyı çalmış. Çirkin bir kız açmış kapıyı.

Nurşen içinden “Bu da benim gibi çirkin.” Diye düşünürken;

—Af edersiniz, ormanda yolumu kaybettim, geceyi burada geçirebilirliyim? Diye sormuş.

—Tabi çok memnun olurum demiş kız; Onu içeriye almış.

İçeride bir aslan, bir kaplan, bir ayı ve bir yılan varmış. Dostlarım dediği hayvanlarla Nurşen’i tanıştırmış. Çirkin kız Nurşen’in önüne çeşit çeşit yiyecekler koymuş. İyiliksever kızın adı Zülfiye’ymiş. Nurşen, Zulfiye’ye ormandaki güzel kızdan söz etmiş.

—O benim kız kardeşim, demiş Zülfiye. Biz vezirin kızlarıydık. Kardeşim büyük bir hata yaptı, hatası anlaşılınca da suçunu bana yüklemeye çalıştı. Padişah kızdı ve ikimiz ide cezalandırdı. Bir süre ormanda yalnız yaşamamıza karar verdi.

Nurşen;

—Geçekten çok üzüldüm bu olanlara demiş.

—Hayır, üzülme diye yanıtlamış kız. Ben ormanda çok mutluyum. Benim burada hayvan arkadaşlarım var ve onları çok seviyorum, deyip gülümsemiş sonra.

Nurşen gece rahat bir uyku uyumuş. Sabah uyandığında kulübeye başka hayvanlarda gelmiş. Zulfiye, sevgi ve şefkatle yaralı bir tavşanın ayağını sarıyormuş. Nurşen, Zülfiye’ye baktığında onun çok güzel olduğunu düşünmüş bir an. Oysa ilk gördüğünde onu çirkin bulduğunu hatırlayınca şaşırmış. Birden kuşlar gibi hafiflemiş. Nurşen; “Güzelliğin sırrını buldum.” Diye koşarak Zülfiye’nin boynuna sarılmış ve ona teşekkür etmiş. Birkaç gün daha kulübede kaldıktan sonra Zülfiye’nin arkadaşı güvercinin yardımıyla evine dönmüş. Nurşen çok mutluymuş.

O günden sonra Nurşen kimsenin ona çirkin demesine aldırış etmemiş. Onu tanıyanlar o nu daha çok sevmeye başlamışlar. Gülşen de kardeşiyle alay ettiğinde, kardeşini artık neden kendisine kızmadığını hep merak etmiş.

Çocuk Masalları, çizgi filmler, çizgi film izle, Masal oku, masal dinle.

Salı, Şubat 17, 2009

(0) Comments

Masal:Obur Kaplumbağa

Obur Kaplumbağa

Bir varmış, bir yokmuş,

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,

Allah’ın yarattıkları buğday tanesinden çokmuş.

Kimi kavak gibi uzun, kimi kabak gibi tombulmuş, Kimi yürürken tıs tıs eder, kimi kuş gibi uçarmış.

Yeşil mi yeşil, güzel mi güzel bir orman içinde iki arkadaş kaplumbağa yaşarmış. Birinin adı Meyşa diğerininki ise Tişni imiş. Meyşa ile Tişni çok iyi arkadaşmış.

Meyşa hareketli, yardımsever, çalışkan, dost canlısı bir kaplumbağaymış. Tişni ise tembel, dünyayı umursamayan, herkesten uzak durmayı seven bir kaplumbağaymış. Tek ar­kadaşı Meyşa imiş. Meyşa ve Tişni her akşam aynı ağacın altında buluşurlarmış.

Meyşa her gün sabah uzun uzun yürür, yolda gördüğü hayvan­larla tanışır, arkadaş olurmuş. Tisni’ninse her gün yaptığı tek şey bol bol yemek yemek ve uyumakmış.

Meyşa, Tişni’ge devamlı olarak;

— Haydi, Tişni sen de biraz gez, hareket et, çok şişmanla­dın, dermiş. Tişni ise;

— Biz kaplumbağalar zaten yavaş hayvanlarız; bizim ha­reketimizden ne olacak, diyerek yatarmış. Sürekli yemek ye­diğinden çok obur bir kaplumbağa olup çıkmış. Bulduğu her otu yiyormuş. Meyşa ona;

— Her otu yeme zehirlenirsin, dermiş ama o bildiğinden hiç şaşmaz, kimsenin sözüne kulak asmazmış.

Bir gün Meyşa, Tişni’yi ormanda gezmeye ikna etmiş. Bir­kaç adım gidince Tişni “Yoruldum!” diye şikâyet etmiş.

Dinlenmek için bir yerde durmuşlar. Sürekli boğazını düşünen Tişni, yiyecek bulmak için etrafa bakmaya başlamış. Daha önce görmediği kırmızı meyveli bir sarmaşık görmüş. Yemek için meyvelere doğru ilerlemiş. Meyşa;

_ Hayır, Tişni onları yememeliyiz. Ne olduğunu bilmiyo-

ruz, zararlı olabilirler, demiş.

_ Baksana kırmızı kırmızı meyveler. Ne kadar da güzel

Görünüyor, gel sen de ye, demiş Tişni,

Meyşa yememesi için çok yalvardıysa da Tişni’yi vazge-

çiremernis. Tişni hem yiyor hem de Meyşa’yı;

— Gel gel, sen de ye çok lezzetli, diye çağırıyormuş.


Tişni tıka basa yedikten sonra uyumaya gitmiş. Daha yeni uykuya dalmış ki dayanılmaz bir karın ağrısiyla uyanmış.

Meyşa, arkadaşının yanına koşmuş; ama elinden gelen hiçbir şey yokmuş. Tişni karın ağrısıyla kıvranıyormuş. Meyşa ne yapacağını şaşırmış. Aklına arkadaşı geyiği çağırmak gel­miş. Geyik hastalıklardan anlarmış. Koşa koşa geyiğin yanı­na gitmiş. Tişni’nin başına gelenleri ona anlatmış. Geyik şifalı otlardan bir ilaç hazırlamış. Tişni’ye bunu içirmiş.

Tişni o günden sonra bir daha asla bilmediği yiyecekleri yememiş. Meyşa ile birlikte her gün ormanda uzun yürüyüş­ler yapmış. Meyşa artık onun çok yemesine de engel oluyor­muş. Tişni şişmanlıktan kurtulmuş, sağlıklı bir kaplumbağa ol­muş. İki arkadaş ormanda uzun yıllar yaşamışlar.


Çocuk masalları, masal oku, masal dinle, Çizgi Film masalları, çizgi film izle.

Pazartesi, Şubat 16, 2009

(0) Comments

Masal: Kırmızı Başlıklı Kız

Bir  zamanlar  küçük  bir  kız  varmış.    Annesi ona çok güzel bir kırmızı başlık yapmış.

Böylece küçük kızın  adı  ,Kırmızı Başlıklı Kız olmuş.

Bir gün annesi,’Büyük annen hasta, yaptığım bu keki ona götürür müsün?’demiş.

Kırmızı Başlıklı Kız keki almış ve yola koyulmuş.

Annesi arkasından‘’Sakın ormanda yabancılarla konuşma’’ diye seslenmiş

Kırmızı Başlıklı Kız,‘’Tamam anne  ,yabancılarla konuşmam! Biliyorum!’demiş.

Kırmızı Başlıklı Kız,   şarkı söyleyerek   ,çiçek toplayarak yoluna devam etmiş.

Fakat arkasında kocaman bir kurt onu  izliyormuş.. Az sonra kurt, Kırmızı Başlıklı

Kızın yoluna çıkmış ve ona’’Güzel kız nereye gidiyorsun ?’’ diye sormuş.
‘’Büyükanneme gidiyorum  .Hasta yatıyor.’’ diye cevap vermiş, Kırmızı Başlıklı  Kız.

Sonra annesinin sözlerini    hatırlamış. ‘’Yabancılarla konuşmamam lâzım’’
demiş ,yoluna devam etmiş.

Kurt
‘’Güle ,güle !’’demiş,Kırmızı  Başlıklı Kıza.Ve arkasından  koşa ,koşa

Büyükannenin evine gelmiş.Büyükanne yatakta hasta yatıyormuş.

Kurt öyle açmış ki, Büyükanne’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.

’Hımmm, ne güzelmiş!’demiş.  Sonra Büyükanne’nin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış,yatağa yatmış

Kırmızı Başlıklı Kız Büyükannesinin evine gelmiş.’’Merhaba Büyükanne! Ben geldim,

Kırmızı Başlıklı Kız!’’‘’İçeri gir ,içeri gir.Bugün çok güzel görünüyorsun’’ demiş

Kurt.
‘’Nasılsın Büyükanne?,Sana güzel pastalar getirdim’’ demiş Kırmızı Başlıklı Kız.

‘’Çok teşekkürler ,bugün çok daha iyiyim.Bu pastalarda ne kadar güzel böyle!’’ demiş kurt.

Kırmızı Başlıklı Kız, Büyükannesini biraz tuhaf bulmuş.

‘’Büyükanne, neden kulakların çok büyük?‘’Seni daha iyi duyabilmek için.’’

‘’Büyükanne, neden gözlerin çok büyük?’’‘’Seni daha iyi görebilmek için.’

‘’Büyükanne ,kolların neden çok büyük?’’‘’Seni daha iyi kucaklayabilmek için!’’

‘’Ama Büyükanne neden dişlerin çok sivri?’’‘’Seni daha iyi yiyebilmek için.’’

demiş kurt ve kızın üstüne atlamış..

Kırmızı Başlıklı Kız korkuyla kaçmış.‘’İmdat! İmdat!  Yardım edin’’ diye bağırmış.

Ormanda dolaşan bir  oduncu ,  Kırmızı Başlıklı Kızın sesini duymuş,hemen yardımına

koşmuş  .Baltasıyla kurdu öldürmüş.  Büyükanneyi    kurdun  karnından çıkarmış.

Kırmızı Başlıklı Kız hemen Büyükannesine sarılıp,’’nasılsın Büyükanneciğim’’demiş.

Büyükanne çok halsiz olmasına rağmen,’’İyiyim’’ diye cevap vermiş. Kırmızı Başlıklı Kız,

oduncuya çok teşekkür etmiş, getirdiği pastalardan, oduncuya ve Büyükannesine ikram etmiş.

Çizgi Film, Çizgi Film izle, Masal oku, Masal dinle. Kırmızı Başlıklı kız masalı.


Çocuk Çizgi Film Videoları




Bedava (Çizgi Film izle), Çizgi Film seyret, çizgi film video, Çizgi Film Resimleri, (Çizgi Film Video)ları, çizgi film kahramanları, dini çizgi film, çocuk çizgi film, cizgi film video, çizgi filim, (çizgi filimler), komik çizgi film izle, çizgifilmvideo, çizgifilmizle, çizgifilm, çizgi film karakterleri, çizgi film şirinler, cizgifilm, çizgi filmler, çizgi flm, tom ve jerry, nasreddin hoca, Cedric, He-man, Şirinler, Pembe Panter , Bugs Bunny, beyblade, Batman, Barbie, Süpermen, tweety çizgi filmi, kuş çizgi filmi, çizgi filim, örümcek adam, Garfield, ASlan Kral, Şirek, komik çizgi film, Shrek Çizgi Filmi, Mickey mouse, Tusubasa Çizgi Filmi, Yu-Gi-Oh, Temel Reis Çizgi Filmi, Bratz, brazt resimleri, çizgi filmler, bratz oyun, video. çizgi film izle, çizgi filmler, çizgi film izleme.